Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet olunduğuna göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı altıdır! Nedir onlar yâ Resûlallah? denildi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Ona rastladığın zaman selam ver, seni çağırırsa icabet et, senden nasihat isterse ona nasihat et, aksırır da Allah'a hamdederse ona yerhamukellâh (Allah sana merhamet etsin) de, hastalanırsa onu ziyaret et, öldüğü vakit de (cenazesinin) arkasından git.”
Müslim (2162)
Burada konumuza delil olan kısım:
“Karşılaştığın zaman ona selam ver” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve sahabeler bu şekilde yapmışlardır. Pek çok hadis bunun sünnet olduğuna işaret etmektedir.
Selamı almak ise vaciptir. Buna şu deliller işaret etmektedir:
Allahu Tealâ şöyle buyurmuştur:
{وَإِذَا حُيِّيْتُم بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّواْ بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَسِيباً}
“ve izâ huyyîtum bi tahiyyetin fe hayyû bi ahsene minhâ ev ruddûhâ, İnnellâhe alâ kulli şey’in hasîbâ”
“Bir selâm ile selamlandığınız zaman, ondan daha güzeliyle selam verin, veya aynıyla mukabele edin. Şüphe yoktur ki Allah, her şeyin hesabını hakkıyla görendir.” (Nisâ 86)
Emredilen hususlarda asıl olan emrin başka bir anlam içerdiğine dair bir delil olmadığı sürece vacip olduğudur. İcma da selama karşılık vermenin vacip olduğuna dair nakledilmiştir. Vacip olduğunu söyleyen ilim ehli arasında İbn Hazm, İbn Abdilber, Şeyh Takıyyuddîn (Allah onlara rahmet etsin) ve başkaları vardır. Bkz. el-âdâb’uş Şer’iyye (1/356) Müessesetu’r Risâle Baskısı.
Selamın en faziletli ve noksansız olan şekli:
" السلام عليكم ورحمة الله وبركاته"
“Esselâmu aleyhkum ve Rahmetullâhi ve berakâtuhû”
“Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun” dur.
İbn Kayyım (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in selamının sonu “ve berakâtuhu” ile sona ererdi. Onun yolu buydu.” Bkz. Zâdu’l-Meâd (2/417)
İbn Abdilber (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir: “İbn Abbâs ve İbn Ömer radıyallahu anhmâ şöyle demişlerdir: “Allah’ın buyurduğu gibi Selamun bitişi; “ve berakâtuhu” ile olur. Allah şöyle buyurmuştur:
" رَحْمَتُ اللّهِ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ أَهْلَ الْبَيْتِ"
“Rahmetullâhi ve berekâtuhu ehle’l beyt”
“Ey ev halkı! Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizedir (üzerinize olsun).” (Hûd 73) Bu iki sahabe, bir kimsenin selamda, “ve berakâtuhu” dan sonra herhangi bir ilave yapılmasını hoş görmezlerdi.”
Bkz. Temhîd: (5/293) Buna dayanarak selamda “ve mağfiratuhu (ve Onun mağfireti de) ziyadesi sabit değildir.
Selamı Yaymak; sünnettir. Hatta yüce fazileti sebebi ile teşvik edilmiştir.
Ebu Hureyre'den (Allah ondan razı olsun) rivâyet olunan hadiste, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyrumuştur:
“İmân etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de (tam anlamıyla) iman etmiş olmazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şeyi göstereyim mi? Selamı aranızda yayın.” Müslim (54)
Selam veren kimse, selamı alacak olan kimsenin ilk defada selamı işitmesinden süphe ederse, bu durumda onun, selam vermeyi ikinci kez tekrarlaması gerekir. Eğer bu kez de işitilmezse o takdirde üçüncü kez selam verir. Örnek olarak bir kimse bir topluluğun olduğu yere girerken ilk defa olarak selamını verir. Onu, toluluğun ön kısmında bulunan kimselerden başkası işitmez. Bu durumda o, üç kez selam vermeye ihtiyaç duyar. Bunu, selamının herkese ulaşması için yapar.
Buna şu hadis delildir: Enes radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir söz söylediği zaman, onunla ne kasdettiğinin iyice anlaşılması için sözünü üç defa tekrarlardı. Bir topluluğun yanına geldiğinde onlara üç defa selam verirdi” Buhari (95)
İbn Hacer (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir:
“Selamı tekrarlamak, selam verilecek olan kimseler kalabalık bir topluluk ise meşrudur. Burada selamı herkese ulaştırmak kastedilmiştir. Nevevi, Enes radıyallahu anh’ın hadisinin anlamının, selam verdiğinde selamının işitilmediğini zannederse selamı iki veya üç kez tekrarlaması sünnettir, şeklinde ifade etmiştir. Üçüncü defanın üzerine bir artırmada bulunmaz.”
Bkz. Feth: 6144 nolu hadis. Selam vermek ve üç kez (misafir geldiği eve girmek için) izin istemek babı.
Enes radıyalllahu anh’ın hadisinden, ihtiyaç anında bir sözü üç kez tekrarlamanın sünnet olduğu hükmü elde edilir. Örnek olarak bir kimse seninle konuştuğunda onu anlamadıysan, söylediğini ikinci kez tekrarlar, hala anlamadıysan üçüncü kez tekrarlar.
İbn Useymîn (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir:
Eğer konuştuğu söz anlaşılmamış ise sözünü üç kez tekrarlar. Anlaşılmış ise tekrarlamaz. Eğer söylediği söz, dinleyenin kulağının ağır işitmesi veya etrafta sesin duyulmasını engelleyen rahatsız edici sesler sebebiyle anlaşılmadıysa ikinci kez söyler. Eğer yeterli olmazsa üçüncü kez tekrarlar.” Riyazu’s-Sâlihîn Şerhi (2/1146)
Abdullah b. Amr radıyallahu anh’dan rivayet olunduğuna göre Bir adam, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e “İslâm'ın hangi haslet ve amelleri daha hayırlıdır?” diye sordu: Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selam vermendir." Buhari (12) Müslim (39)
Kişi selamı sadece tanıdığı özel kimselere verecek olursa bu selam verme şekli sünnete aykırıdır ve kıyamet alemetlerindendir. İmam Ahmed’in (Allah ona rahmet etsin) el-Müsned isimli eserinde gelen ve El-Elbânî’nin (Allah ona rahmet etsin) sahihtir dediği İbn Mes’ûd radıyallahu anh’ın işittiği hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kişinin (sadece) tanıdığı kimselere selam vermesi kıyamet alametlerindendir.” Ahmed (3664) Bkz. Elbânî Sahiha (648) Başka bir rivayette ise şöyle buyurmuştur: “Bir adamın, bir başka adama (sadece) başka bir sebepten değil de sadece onu tanıdığı için selam vermesi kıyamet alametlerindendir.” Ahmed (3848) Elbâni, Sahiha (648) Bir başka rivayette ise şöyle buyurmuştur: “Tanıdığın kişilere selam vermek kıyamet alametlerindendir.” Ahmed (3870) rivayet etmiş ve Elbânî (Allah ona rahmet etsin) Sahih’ul Edebi’l Mufred’de sahih demiştir (1/402)
Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Binekli olan, yürüyene, yürüyen oturana, az olan (topluluk) çok olana (topluluğa) selam verir.” Buhari (6233) Müslim (2160)
Buhari’deki rivayette ise “Küçük olan büyük olana, yürüyen oturana ve az olan (topluluk) çok olan (topluluğa) selam verir” buyurmuştur. Buhari (6234)
Selam vermede öncelik olanın tersi bir davranış, mekruh anlamına gelmez. Büyüğün küçüğe, yürüyenin binekli olana selam vermesi gibi durumlar, hadiste zikredilen daha iyi olan sıralamaya karşıdır.
Enes b. Malik radıyallahu anh’ın rivayet ettiği hadise göre o, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber yürüyordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem çocuklara uğradı ve onlara selam verdi.” Buhari (6247) Müslim (2168)
Çocuklara selam vermek; insanın nefsini alçakgönüllülüğe sevkeder, çocukları İslam’ın bu şiarına alıştırır ve onların gönüllerini yeniden canlandırır.
Bu, Selamın genel hükmüne dahildir. Bu misvak kullandıktan sonradır. Çünkü eve girmeden önce ağzı misvaklamak sünnettir. Bu, misvak kullanmanın sünnet olduğu dördüncü yerdir.
Aişe radıyallahu anhâ’dan rivayet olunduğuna göre o, şöyle demiştir: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem evine girdiği zaman ilk işi misvak kullanmaktı.” Müslim (253) Evine girdiği zaman ağzını misvaklar ve ev halkına selam verir. Hatta ilim ehlinden bazıları şöyle demişlerdir: Hangi eve girerse girsin ve evde hiç kimse olmasa dahi selam vermesi sünnettendir. Çünkü Allah şöyle buyurmuştur:
“Evlere girdiğiniz zaman, kendinizden olan içindekilere, Allah katından esenlik, bereket ve iyilik dileyerek selam verin.” (Nûr 61)
İbn Hacer (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir: “İçerisinde hiç kimsenin olmadığı yere giren kimsenin kendisine selam vermesi de selamı yaymak hükmüne dahildir.
Fethu’l-Bari (6235). Allah şöyle buyurmuştur:
}فَإِذَا دَخَلْتُم بُيُوتاً فَسَلِّمُوا عَلَى أَنفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِّنْ عِندِ اللَّهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةً كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُون{
“Feizâ dehaltum buyûten fesellimû alâ enfusikum tahiyyeten min indillâhi mubâreketen tayyibeh, Kezâlike yubeyyinullâhu lekumu’l ayâti leallekum ta’kilûn”
“Evlere girdiğiniz zaman, kendinizden olan içindekilere, Allah katından esenlik, bereket ve iyilik dileyerek selâm verin.” (Nûr Suresi 61)
Hangi ev halkının yanına girerse girsin, girerken selam vermesi sünnettir:
Allahu Tealâ şöyle buyurmuştur:
}: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتاً غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتَّى تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلَى أَهْلِهَا ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ{
“Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tedhulû buyûten ğayra buyûtikum hattâ teste’nisû ve tusellimû alâ ehlihâ, Zâlikum hayrun lekum leallekum tezekkerûn”
“Ey îman edenler! Evlerinizden başka evlere izin almadan ve ev halkına selam vermeden girmeyin. Eğer düşünecek olursanız, bu sizin için daha hayırlıdır.” (Nûr Suresi 27)
Az önce Zikri geçen delillerden anlaşıldığı üzere eve girerken yapılan sünnetler üçtür:
Birincisi: Özellikle geceleyin ve her zaman eve girerken Allah’ın adını anmak.
Cabir b. Abdillah radıyallahu anhma’dan rivayet olunduğuna göre o, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işitmiştir:
“Bir adam evine gireceği vakit, girerken ve yemek yerken Allah'ı anarsa şeytan (yardımcılarına) sizin için ne geceleyecek yer var, ne akşam yemeği! der. Ama evine girerken Allah'ı anmazsa, şeytan; geceleyecek yere yetiştiniz, der. O adam yemeğine başlarken besmele çekmezse, şeytan; hem geceleyecek yere, hem akşam yemeğine eriştiniz, der.” Müslim (2018)
İkincisi: Misvak kullanmak. Aişe radıyallahu anhâ hadisinde ki gibi.
Üçüncüsü: Ev Halkına Selam Vermek.
El-Mikdâd b. El-Esved radıyallahu anh’ın rivayet ettiği hadiste geldiği üzere Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem böyle yapardı. Mikdâd radıyallahu anh şöyle demiştir:
“…Süt sağıyorduk ve bizden her insan nasibini içiyordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in nasibini de takdim ediyorduk. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, geceleyin gelerek öyle bir selam veriyordu ki uyuyanı uyandırmaz, fakat uyanık olan işitirdi…” Müslim (2055)
İlim ehli arasında ihtilaf olsa da “Filan kimseye benim selamımı ulaştır” şeklinde selamı ulaştırmak sünnettendir.
Buna şu hadis işaret etmektedir: Aişe radıyallahu anhâ’dan rivayet olunduğuna göre (bir gün) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Aişe radıyallahu anhâ’ya; “Cebrail (aleyhi’s selam) sana selam ediyor” dedi. Bunun üzerine Aişe radıyallahu anhâ şöyle dedi, ben de; Allah’ın selamı ve rahmeti onun üzerine olsun dedim.” Buhari (3217) Müslim (2447)
Hadiste tıpkı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Cebrail aleyhi’s selam’ın selamını Aişe radıyallahu anhâ’ya ulşatırarak yaptığı gibi selamı ulaştırmak vardır. Bu hadisten aynı zamanda biriyle selam göndermenin sünnet olduğu elde edilir.
Bir kimse, bir topluluğa gelirken selam vererek geldiği gibi onlardan ayrılırken de selam vererek ayrılmalıdır. Bu sünnettir.
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Sizden biriniz bir meclise vardığında selam versin. Oturduğu meclisten kalkmak istediği zaman da selam versin. Önce verdiği selam, sonraki selamından daha üstün değildir.”
Ahmed (9664) Ebu Dâvud (5208) Tirmizi (2706) Elbâni sahih demiştir. Bkz. Sahihu’l Câmi’ (1/132)
İşte, sahabelerin ameli buna işaret etmektedir. Katâde şöyle dedi:
Ben Enes radıyallahu anh’ya: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabı arasında el sıkışmak var mıydı? iye sordum. O da evet, diye cevap verdi.” Buhari (6263)
Ebu Zer radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Din kardeşini güler yüzle karşılaman bile olsa iyilikten hiçbir şeyi küçük görme!” Müslim (2626)
Tirmizi’de yine Ebu Zer radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Kardeşinin yüzüne tebessüm etmen senin için bir sadakadır.”
Tirmizi: 1956, Elbâni sahih demiştir. Bkz. Sahîha (572)
Karşılaşma esnasında veya birlikte otururken veya da herhangi bir durumda iken güzel söz söylemek sünnettir. Çünkü güzel söz söylemek sadakadır.
Buna şu hadis işaret etmektedir: Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet olunduğuna göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Güzel bir söz söylemek sadakadır.”
Buhari (2989) Müslim (1009)
Adî İbni Hâtim radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre o, şöyle demiştir: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem cehennemi zikretti sonra geri durdu ve “Ateşten (cehennemden) sakının” buyurdu. Sonra tekrar geri durup yüzünü çevirdi, öyleki biz, Onu ateşe bakıyor sandık. Sonra şöyle buyurdu: “Bir hurmanın yarısı bile olsa, onu sadaka olarak vererek kendinizi ateşten koruyun. Kim de (sadaka verecek) bunu dahi bulamazsa, güzel bir söz söylesin.”
Buhari (6023) Müslim (1016)
İnsanların dillerinde çoğunlukla güzel sözler dolaşır. Eğer bu sözleri söylerken Allah’tan sevap istemiş olsalardı bu sözleri karşılığında bolca hayır kazanırlardı.
İbn Useymîn (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir: “Güzel bir söz söylemek ile kastedilen senin, bir kimseye; “Nasılsın, kardeşlerin, annen baban nasıllar ve bunun benzeri gibi sözleri söylemendir. Çünkü bu sözler ve sorular, arkadaşının kalbinde sevinç ve mutluluk meydana getirir. Söylediğin her bir güzel söz senin için Allah katında bir sadaka ve bir sevaptır.”
Bkz. Riyâzu’s Sâlihîn Şerhi, (2/996), Karşılaşma Esnasında Güzel Söz Söylemek ve Güzler Yüz Gösterip Tebessüm Etmek Babı.
Meclislerde (oturumlarda) Allah’ı zikretmeye teşfik eden ve zikretmenin fazileti hakkında bir çok hadis vardır. Bu hadislerden biri de Ebu Hreyre radıyallahu anh’ın rivayet ettiği şu hadistir. Ebu Hureye radıyallahu anh’dan rivayet olunduğuna göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Allah’ın yollarda gezip dolaşan ve zikir (ilim) ehlini arayan (insanları korumakla görevli olan Hafaza meleklerinin dışında) birtakım melekleri vardır. Allah’ı zikreden bir topluluk buldukları zaman: Aradığınız (istediğiniz) şey buradadır, hemen gelin, diye birbirlerini çağırırlar. Melekler gelip onların etrafını kanatlarıyla kuşatarak (birbirlerinin üstünde) dünya semasına ulaşıncaya kadar, arayı (yerle gök arasını) doldururlar.
Allahu Tealâ, kullarının durumlarını, meleklerden daha iyi bildiği halde meleklere sorar:
Kullarım ne diyorlar?
Melekler: “Seni tesbih ediyorlar (seni her türlü noksanlıktan tenzih ediyorlar) Senin için, Allah uludur diyorlar, Sana hamd ediyorlar ve Seni yüceltiyorlar, derler.
Allahu Tealâ: “Onlar (kullarım) beni gördüler mi? diye sorar.”
Melekler: “Hayır! Allah'a yemin ederiz ki onlar seni görmediler, diye cevap verirler.”
Allahu Tealâ: “Ya beni görselerdi ne yaparlardı (zikirdeki halleri nasıl olurdu)? diye sorar.
Melekler:
“Eğer seni görselerdi, Sana daha çok ibadet ederler, Seni daha çok yüceltirler, Sana daha çok hamd ederler ve seni daha çok tesbih ederlerdi, diye cevap verirler.
Allahu Tealâ:
“Onlar benden neyi istiyorlar? diye sorar.”
Melekler:
Onlar, senden cenneti istiyorlar, diye cevap verirler.
Allahu Tealâ:
Onlar, cenneti gördüler mi? diye sorar.
Melekler:
Hayır! Ey Rabbimiz! Allah'a yemin ederiz ki onlar cenneti görmediler, diye cevap verirler.
Allahu Tealâ:
Ya onlar cenneti görselerdi ne yaparlardı? diye sorar.
Melekler:
Eğer onlar cenneti görselerdi, onu elde etmek için daha çok gayret ederler, onu daha çok isterler ve ona daha çok rağbet gösterirlerdi, diye cevap verirler.
Allahu Tealâ:
Onlar hangi şeyden (bana) sığınıyorlar? diye sorar.
Melekler:
Cehennemden, diye cevap verirler.
Allahu Tealâ:
Onlar, cehennemi gördüler mi? diye sorar
Melekler:
Hayır! Ey Rabbimiz! Allah'a yemin ederiz ki onlar cehennemi görmediler, diye cevap verirler.
Allahu Tealâ:
Ya onlar cehennemi görselerdi ne yaparlardı? diye sorar.
Melekler:
Eğer cehennemi görselerdi ondan daha çok kaçarlar ve ondan daha çok korkarlardı, diye cevap verirler.
Bunun üzerine Allahu Tealâ şöyle buyurur:
Sizi şahit kılıyorum ki, ben onların hepsini bağışladım
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sözüne devam ederek şöyle buyurdu: İçlerinden bir melek: Onların arasında onlardan olmayan falanca (çok günah işlemiş) bir kul da var. O başka bir maksatla, dünyalık bir ihtiyacı için onlara uğrayıp, yanlarına oturuverdi, der.
Bunun üzerine Allahu Tealâ:
Onu da bağışladım, onlar öyle bir topluluktur ki, onlarla birlikte oturan kimse de o topluluk sebebiyle (ve onların bereketiyle) bedbaht olmaz, buyurur.” Buhari (6408) Müslim (2689)
Zikir (ilim) meclislerinin faziletleri çoktur. Burası, bu faziletlerin hepsinin anlatılabilmesi için yeterli değildir. Bir mecliste (toplulukta) oturan kimsenin, Allah’ın adını anmadan oradan ayrılmaması gerekir. Sünnette, Allah’ın adının anılmadığı meclisleri (toplulukları ve oturumların) kınayan deliller sabit olmuştur. Bunlardan bazıları şunlardır:
Ebû Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet olunduğuna göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Herhangi bir topluluk oturdukları meclisten Allah’ı zikretmeden kalkarlarsa, eşek leşi yanından kalkmış gibi olur. O meclisde onlar için bir pişmanlık olur.” Ahmed (10680) Ebu davûd (4855) rivayet etmişler ve El-Elbânî “El-Kelimu’t Tayyib” (1/166) adlı eserinde hadise sahihtir demiştir.
Ebû Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet olunduğuna göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Kim bir mecliste oturur ve orada bir sürü faydasız ve manasız sözlerle vakit öldürür de, o meclisten kalkmadan önce,
“Subhâneke’llâhumme ve bi-hamdike eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estagfiruke ve etûbu ileyke.”
" سُبْحَانَكَ اللّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ أَشْهَدُ أن لاَ إلَهَ إلاّ أنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ "
“Subhâneke’llâhumme ve bi-hamdike eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estagfiruke ve etûbu ileyke”
“Allah’ım! Sana hamdederek, seni tüm noksanlıklardan tenzih ederim. Senden başka ibadete layık hiçbir ilah olmadığına şehadet ederim. Senden bağışlanma diler ve Sana tevbe ederim” derse, o mecliste yapmış olduğu hataları bağışlanır.
Tirmizi (3433) Hadisi, Abdullab b. Amr radıyallahu anh’dan ve Nesâî ise Aişe radıyallahu anhmâ’dan rivayet etmiştir. İbn Hacer (Allah ona rahmet etsin), El-Feth isimli eserin şerhinde hadisin senedi kuvvetlidir, demiştir. Aynı şekilde İbn Salah’ın üzerine telif etmiş olduğu Nüket isimli eserinde de sahih denmiştir. Hadis rivayet yollarının toplamı ile kuvvetlidir. El-Elbânî Saîhu’l-Câmi (2/1065) adlı eserinde sahihtir demiştir.
Bu konuda yasaklanan hususlar:
Haram olan kadınlarla tokalaşmak, onlarla başbaşa kalmak, Ev sahibinin izni olmaksızın ona imamlık yapmak, Bir kimseyi oturmuş olduğu yerden kaldırıp onun yerine oturmak, oturan iki kişinin arasını onlardan izin almadan ayırmak, iki kişinin kendi aralarında diğer kimselerden izin almadan konuşmaları, hoşlanmadıkları halde bir topluluğun konuşmalarına kulak vermek, bir kimsenin, insanlardan işittiği her şeyi konuşup anlatması, insanları korkutmak, yürürken kibirlenmek, müslümanların arasında casusluk yapmak, onların gizli hallerini araştırmak, yalan söylemek, insanları güldürmek için yalan söylemek, gıybet etmek, iftira atmak, laf taşımak, lanet etmek, çirkin işlerde bulunmak, kınanmış olan tartışmalara girmek, husumet beslemek, düşmanlık etmek, Allah’tan başkası adına yemin etmek, alış verişte çokça yemin etmek, bir kimsenin soyuna sövmek ve onu küçümsemek, dil ile müslümanlara eziyet etmek, haset etmek, kötü zanda bulunmak, ihanet etmek, kin duymak ve bunun dışında yasaklanmış olan diğer şeyler.