Müslim’in, sahihinde …Anbese b. Ebi Sufyân’ın rivayetine göre Ummu Habibe radıyallahu anhâ’nın işittiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim gece ve gündüzde on iki rekât (sünnet) namaz kılarsa o kimse için cennette bir ev inşa edilir.” (Müslim 1727)
Ummu Habibe radıyallahu anhâ şöyle demiştir: “Bunu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den işittiğimden beri hiç terk etmedim.” Anbese de şöyle demiştir: “Bu namazları Ummu Habibe radıyallahu anhâ’dan işittiğim günden beri hiç terk etmedim.”
Amr b. Evs:”Bunu Anbese’den işittiğimden beri hiç terk etmedim” demiştir.
Numân b. Sâlim “Bunu Amr b. Evs’ten işittiğimden beri hiç terk etmedim” demiştir
Ali Radıyallahu anh’ın Hadisi:
Ali Radıyallahu anh şöyle demiştir: Fatıma radıyallahu anhâ el değirmeni kullanmaktan dolayı elinde meydana gelen yıpranmadan şikayetçi oldu. O sırada Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e kadın tutsaklar getirilmişti. Durumu Rasûlullah sallallallahu aleyhi ve sellem’e haber vermek üzere çıktı fakat O’nu bulamadı ama yolda Aişe radıyallahu anhâ ile karşılaştı ve durumu ona haber verdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gelince Aişe radıyallahu anhâ, Rasûlullah’a, Fatıma’nın geldiğini haber verdi. Ali Radıyallahu anh şöyle devam etti: Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize geldi. O sırada biz döşeklerimize yatmıştık. Hemen kalkmaya çalıştık. Rasûlullah salallahu aleyhi ve sellem “Yerlerinizde kalın” diye buyurdu ve aramıza oturdu. Öyleki ben O’nun ayağının soğukluğunu göğsümde hissettim. Sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Size istediğinizden daha hayırlısını öğreteyim mi? Döşeklerinize yattığınız vakit Allah'a otuz dört defa tekbir (Allahu ekber), otuz üç defa tesbih (Subhânallah), otuz üç defa da tahmid (Elhamdulillâh) getirmelisiniz. Bu sizin için hizmetçiden daha hayırlıdır” buyurdular. Buhari (3705), Müslim (2727)
Başka bir rivayette Ali radıyallahu anh şöyle demiştir: Ben bunu Rasûlullah salallahu aleyhi ve sellem’den işittiğimden beri hiç terketmedim. Kendisine Sıffîn gecesinde de mi? terk etmedin denilince o, “Sıffîn gecesinde de terketmedim” demiştir.
Buhari: (5362), Müslim (2727)
Bilindiği üzere Sıffın gecesi kendisinde savaşın gerçekleştiği gecedir. O gece Ali radıyallahu anh komutandı. Buna rağmen o, bu sünneti terketmemiştir.
İbn Ömer radıyallahu anh cenaze namazını kıldıktan sonra sünnettin kemalinden zannederek cenazeyi defnetmek için takip etmeden oradan ayrılıyordu. Taki Ebu Hureyre radıyallahu anh’ın hadisi ona ulaşıncaya kadar. Onun hadisi ulaşınca İbn Ömer kaçırmış olduğu bu sünnetlere pişman olmuş ve bakın ne demiştir.
Âmir b. Sa'd b. Ebî Vakkas, Abdullah b. Ömer radıyallahu anhmâ’nın yanında oturuyormuş. Birden Maksûre'nin sahibi Habbâb çıkagelmiş ve ey Abdullah b. Ömer, Ebû Hureyre'nin ne söylediğini işitmiyor musun? Ebu Hureyre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i: “Her kim cenaze ile birlikte onun evinden çıkar da, namazını kılar, sonra defnedilinceye kadar cenazenin arkasından giderse, o kimseye iki kırât ecir vardır. Her bir kırat Uhut dağı kadardır. Cenazenin namazını kılıp da, dönen kimseye ise bir Uhut Dağı kadar ecir vardır.” buyururken işitmiş, demiş. Bunun üzerine İbni Ömer, Habbâb'I, Ebû Hureyre'nin söylediklerini sorarak, gelip kendisine haber vermesi için Aişe'ye göndermiş. İbni Ömer mescidin çakıllarından bir avuç almış, onları elinde evirip çeviriyormuş. Nihayet elçi dönüp gelmiş ve Aişe radıyallahu anhâ'nın, ”Ebu Hureyre doğru söylemiş” dediğini bildirmiş. Bunun üzerine İbni Ömer elindeki çakılları yere vurarak “Vallahi biz bir çok kıratlarda kusur ettik.” demiştir. Buhari: (1324) Müslim (945).
Nevevi (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir: “Bu hadiste, sahabenin kendilerine ulaşan sünnete olan rağbetlerine ve yerinin kıymetini bilmedikleri için kaçırdıkları sünnetlere de üzüldüklerine dair işaret vardır.” Bkz: el-minhâc (5/17)
Said ibn Cubeyr radıyallahu anh’ın hadisi: Abdullah İbni Mugaffel radıyallahu anh’ın bir yakını sapan taşı attı. O da bunu yakınına yasakladı ve şöyle dedi:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Sapan taşı atmayı yasakladı ve sapan taşıyla avlanma yapılmaz, düşman öldürmez. Sadece göz çıkarır ve diş kırar” buyurdu. Ben sana Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bunu yasakladığını haber veriyorum, sen ise aynı şeyi yapıyorsun. Eğer bunu bir daha yapacaksan, seninle asla konuşmayacağım” dedi.
Buhari: (5479), Müslim (1954)
Hazef: küçük çakıl taşlarını vb. iki baş parmağı arasına alarak fırlatmak, atmaktır.
Onların sünneti koruma ve onu yüceltmedeki örnekleri oldukça çoktur. Bunda şaşılacak bir şey yoktur. Onlar hayırda insanların en hırslı olanlardı. Onlardan sonra gelen faziletli nesillerde onlardan bu hususta etkilendiler. Böylece tarih, sünnete tutunan ve bu örnek halleriyle kendilerinden sonra gelen ve onlara tabi olan bu insanları cesaretlendiren kimseleri, satırlarında yazarak bize aktarmıştır.
İşte İmam Ahmed b. Hanbel (Allah ona rahmet etsin), el-Müsned isimli eserine kırk binin üzerinde hadis eklemiş ve bu hadislerin hepsi ile amel etmiştir. O, şöyle demiştir: “Kendisi ile amel etmediğim hiçbir hadis bırakmadım” İmam Ahmed, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hacamat yaptırdığını ve kendisine hacamat yapan Ebu Taybe’ye bir dinar ücret verdiğini okuduğunda şöyle demiştir: “Hacamat yaptırdım hacamat yaptırdığım kimseye bir dinar verdim demiştir.” Bir dinar; 4.25 gr altına tekabül etmektedir. İmam Ahmed (Allah ona rahmet etsin), sadece bu hadisi, tatbik etmek için bu ücreti vermiştir. Bu konudaki örnekler çoktur.
Allah’tan, kalplerimizde peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetini yaşatmasını dileriz. Böylece kalplerimizde O’nun sünnetine tabi olamanın vermiş olduğu faziletlerle olduğu faziletlerle Allah’a yaklaşmış oluruz. İnsanın, sünnete uymasıyla Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e tabi olma şerefini ve kalp nurunu elde eder.
İbn Kayyım (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir: “İbn Atâ şöyle demiştir: “Kim kendi nefsine sünnetin adabını gerekli kılarsa, Allah o kimsenin kalbini ilim nuru ile nurlandırır.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e, emirlerinde, fiillerinde ve ahlakında tabi olmaktan daha şerefli bir makam yoktur.
Bkz. Medâricu’s Sâlikîn: (2/644)
Yine şöyel demiştir: “Emre ve sünnete uyan kimseye bir canlılık ve nur verilir sonra bu ikisini güzellik, saygınlık, kıymetinin bilinmesi, insanlar içerinde seviyesinin yükselmesi ve onlardan kabul görmesi takip eder. Diğer kimseler bunlardan mahrumdur.” Tıpkı Hasan el-Basrî’nin (Allah ona rahmet etsin) dediği gibi; “Muhakkak ki mümin, heybet ve güzellikle rızıklandırılmıştır.”
Bkz (İctimâu’l Cüyûşu’l İslâmiyye: 1/8)
Sevgili kardeşim! Sünnete uymanın pek çok kazançları vardır. Onlardan bazıları şunlardır:
1-Sevgi derecesine ulaşmak. Kul nafile ibadetlerle Allah’a yaklaştıkça Allah’ın kula olan sevgisi de artar.
İbn Kayyım (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir: “Kul açıktan ve gizli olarak her işinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e tabi olmadıkça, O’nun getirdiği haberleri doğrulamadıkça, O’nun emirlerine itaat etmedikçe, O’nun davetine icabet etmedikçe, ibadetlerinde O’nu örnek almadıkça ve O’nun hükmünü alıp başlarının hükmünü terketmedikçe, Allah seni sevmez.
Bkz (Medâricu’s Sâlikîn: 3/37)
2-Kul Allah’a yakın olmayı dilerse, Allah, kulunu hayırlı işlerde başarılı kılar ve Allah’ı razı edecek ameller yapmasını nasip eder. Çünkü kul Allah’ın sevgisini elde edince Allah Azze ve Celle ile yakınlık da elde etmiş olur.
3-Allah’ın sevgisini garanti eden çağrıya icabet etmek; Kim nafile ibadetlerle Allah’a yakınlaşırsa, O’nun sevgisini elde etmiş olur ve kim de Allah’ın sevgisini elde etmiş olursa O’nun duasına icabet edilmiştir.
Şu üç şey bu kazançlara delildir:
Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet olunduğuna göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah şöyle buyurdu: Kim, benim bir dostuma (Allah'ı bilen, O’na itaate devam eden ve ibadetinde ihlaslı olan) düşmanlık ederse, ona savaş ilan ederim. Kulum, bana kendisine farz kılmış olduğum amellerden daha sevimli bir amelle yaklaşmamıştır. Kulum, nafile ibadetlerle de yaklaşmaya devam ederse, onu severim. Onu sevdiğim zaman da işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden bir şey istediği zaman istediğini mutlaka ona veririm, bana sığındığı zaman, mutlaka onu korurum. Mü'min bir kulumun canını almakta tereddüt ettiğim kadar hiçbir şeyde tereddüt etmiş değilim. O, ölümü istemezken, ben de fazla yaşlanarak kötü duruma düşmesini arzu etmem." Buhari (6137)
4-Farzlarda meyadana gelen eksiklikler ve kayıplar nafilelerle giderilir.
Buna şu hadis işaret etmektedir:
Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre o, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem’i şöyle derken işittim demiştir:
“Kulun kıyamet gününde ilk hesaba çekilecek olduğu ameli namazıdır. Namazı tam ve düzgün olursa kurtulmuş ve kazanmıştır. Namazında bir eksiklik bir bozukluk olursa, hayal kırıklığına uğramış ve zarar etmiştir. Farzdan bir şey eksik yaparsa, Allah'u Tebâreke ve Tealâ şöyle buyurur: Bakın kulumun herhangi bir nafilesi var mıdır?” Onunla farzdan eksileni tamamlanır. Sonra, diğer amelleri buna göre olur.
Ahmed (9494), Ebu Dâvud: (864), Tirmizi: (413) rivayet etmişledir. El-Albâni Sahîhu’l Câmi isimli eserinde (1/405) hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.
5- Kalbin hayat bulması az önce bahsettiğimiz gibidir. Eğer kul, nafile ibadetleri muhafaza ediyorsa, farzları ihmal etmesi ve bu hususta noksanlıklarda bulunması zordur. Kalbi hayat bulan kul, diğer faziletli amellere yönelir. Bu, Allah’ın şiarlarını (nişanlar, alametler, ibadetler) yüceltmektir. Böylece Allah’a olan itaati sebebi ile kalbi hayat bulur. Her kim de sünnetler ve nafileler hususunda gevşek davranır ve bunları ihmal ederse farzları eda etmekten yoksun bırakılmakla cezalandırılır.
6-Bidatlere düşmekten uzak ve korunmuş olmak; Çünkü kul, sünnete bire bir tabi olmak hususunda hırslı olduğunda ve sünnette gelen deliller dışında başka hiçbir şeye tabi olmadığında bidat yolundan kurtulmuş olur.
Sünnete sarılmanın getirdiği pek çok kazanımlar vardır. İbn Teymiyye (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e tabi olan herkeze Allah yeter, ona hidayet eder, yardım eder ve onu rızıklandırır.”
Bkz. (Kaidetu el celiyye 1/160)
Onun öğrencisi İbn Kayyım (Allah ona rahmet etsin) ise şöyle demiştir: “Kim, kitap ve sünneti kendisine arkadaş edinirse kendi nefsinden ve insanlardan uzaklaşır ve kalbi ile Allah’a hicret eder ki O, samimi ve dürüsttür.
Bkz. (Medâricu’s Sâlikîn: 2/467)