Onun en yücesi: Allah’ın kitabını okumak ve selefin kendisi ile sabahlayıp kendilerini uyutmadığı, Kur'an tilaveti ile Allah'a kendini adamak;
} كَانُوا قَلِيلاً مِّنَ اللَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ وَبِالْأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُون {
“Onlar geceleri pek az uyurlar, seher vakitlerin de ile Allah’tan bağışlanma dilerler.” (Zariyat:18) onlar gecelerinde Allah'ın kitabını okumayla beraber, Rasûlullah’tan gelen zikirleri de bir araya toplarlardı. Bizim hüsranımıza, ihmallerimize, gevşekliğimize, gecelerimize ve gündüzlerimize ne yazık! Umulur ki, Ancak rabbimizin rahmet ettiği kimse ona isyan etmekten kurtulur.
Sahabenin Kur'an ile bağı nasıldı?
Daha önce sünnetler babı’ın başında, Allah Rasûlu’nün Huzeyfe’nin rivayet ettiği hadiste, nasıl birinci rekâtta Bakara, sonra Nisa, sonra ise Al-İmran surelerini okuduğu geçmişti. Yine Ebu Vail'den, o da Abdullah radıyallahu anh’dan gelen nakilde dedi ki: “Bir gece Allah Rasûlu ile baraber namaz kıldım. O kadar kıyamda durdu ki, nerdeyse kötü bir işe niyetlenecektim. Dedik ki: “Neye niyetlenmiştin?” dedi ki: “Oturup, Allah Rasûlu’nü yalnız bırakmaya niyetlenmiştim” Buhari (1135) Müslim (773)
Sahihayn’de Abdulah b. Amr’dan gelen rivayette (Allah ondan razı olsun) demiştir ki: “Bana Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi: “Her ay Kur’an’ı oku” dedi. Dedim ki: “ben daha fazlasına güç yetirebilirim.” Dedi ki: “Yirmi gece de onu oku.” Dedim ki: “Ben daha fazlasına güç yetirebilirim.” Dedi ki: “Yedi günde oku ve bunun üzerine ziyade etme” Buhari (5054) Müslim (1159)
Sahabe insanları Kur’an okumaya hırslandırdıkları zaman, Kur’an’ı kendileri okuyamayıp kaçırdıkları için, üzülüp hasret çekiyorlardı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’de onlara kaçırmış oldukları bu Kur’an tilavetini telafi etmeleri için bir fırsat verdi. Müslim Sahihin’de Umer b. Hattab’dan gelen bir hadisi rivayet etmiştir: Dedi ki: Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi: “Her kim (Kur’an’dan) bir hizb veya ondan bir şey okumayı ihmal ederse onu, sabah namazı arasında, öğlen namazı arasında okusun. (Eğer bunu yaparsa) ona sanki Kur’an’ı gece okumuş sevabı verilir.” Müslim (747)
Allah'ım bizi o kullarından kıl, kusurumuzu ve hatalarımızı affet.
Evs b. Huzeyfe’den (Allah ondan razı olsun) gelen nakilde dedi ki: “Allah Rasûlu’nün ashabına: Kur’an’ı nasıl hizblere bölüyorsunuz? diye sordum: “üç, beş, yedi, dokuz, on bir, on üç ve ayrı bir hizb tek başına” diye cevap verdiler. Ahmed (16166) Ebu Davud (1393)
“Üçten” kastedilen şey: birinci günde ilk üç surenin başı, sonra ikinci günde ondan sonra gelen ilk beş, böylece bir haftada Kur’an’ı hatim ediyorlardı. İşte öncü nesilin en yüce olan zikir ile araları böyleydi. O zikir ise Kur’an’dır. İşte seleften olan kimseler bu şekilde bir yol tutmuşlardı. Çünkü onlar kendi medreselerinin menheci üzere terbiye almışlardı. Onlardan birinin hayatlarını okuyupta Kur’an’ı herhangi bir günde hatim etmemiş olanı çok az görürsün. Onların hidayetlerinin en yücesi Kur’an’ı yedi günde okumalarıdır. Yani, her hafta Kur’an’ı hatmetmeleridir.
Hammad b. Zeyd den o da, Ata' b. Saib'den gelen nakilde Ebu Abdurrahman dedi ki: “Bizler Kur’an'ı öyle bir kavimden öğrendik ki, onlar bize kendilerinin Kur’an’dan on ayet ezberleyince içindekileri öğrenmeden ve onlar ile amel etmeden diğer on ayete geçmediklerini haber verdiler. Bizden sonra da öyle bir kavim gelecek ki, Kur’an'ı su içer gibi içecekler ama boğazlarından aşağı geçmeyecek.” Bkz. Siye-i Âlami-n Nubela (4/269)
Bizden birçok kimse özellikle bu zamanlarda, meşguliyetinden ötürü kalbinin pas tuttuğunu ve gafletini şikayet eder duruma gelmiştir. Kalbin hayatı ise zikir ile olur. Buhari’nin Sahihin’de Ebu Musa’dan gelen bir hadiste dedi ki: Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi: “Rabbini zikreden ile Rabbini zikretmeyen kimsenin misali, yaşayan ile ölü olan kimsenin misali gibidir.” Müslim’in lafzında ise şöyle demiştir: “Kendisinde Allah’ın zikredildiği ev ile kendisinden Allah’ın zikredilmediği evin misali, yaşayan ile ölü olan kimsenin misali gibidir.” Buhari (6407) Müslim (779)
İbnü-l Kayyim (Allah ona rahmet etsin) “Medaricu-s Salikin” adlı kitabının “Zikrin Yeri” isimli babında şöyle demiştir: “Zikrin menzillerinden bir menzil de “ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz.” (ayetidir) Bu büyük bir kavmin menzilidir. Öyle ki ondan azıklanırlar, onda ticaret yaparlar ve daima ona dönerler. Zikir bir dostluk bildirgesidir. Her kime verilirse ona bağlı kalır, her kim de onu men ederse bağlılığı kesilir. O, kavmin kalplerinin gıdasıdır. Öyle ki, ne zaman ondan ayrı kalınsa bedenler ona karşı bir mezar oluverir. Yine onların diyarını yapılandırmaktır. Öyle ki o, atıl kılındığı vakit ham kalıverir. Kalpler onun yüceliğine sarıldığı vakit, onun cilası, parlatıcısı ve ilacı olur. Her ne zaman zikreden kişi zikri derinlemesine arttığında, zikredileninde onunla buluşma umudu ile özlem duyarak muhabbeti artar. Kul kendi gafleti ile kapatmadıkça o, kul ile Allah arasında açık olan Allah’ın kapısıdır.” Medaricu-s Salikin (2/423)
Yine İbn Kayyim (Allah ona rahmet etsin) “el Vabilu-s Sayyib” adlı kitabında zikrin ve ona dönmenin güzelliği ve faydası, yine bu yüce ibadeti muhafaza etmek için niyetin yönlendirilmesi hakkında yüzden fazla fayda zikretmiştir. Yine onda zikredenlerden bazı örnekler özellikle şeyhi İbn Teymiyye’den örnekler vermiştir. “el Vabilu-s Sayyib” (s.94)
Allah kulunu, zikrini arttırması için teşvikte bulunmuş ve şöyle buyurmuştur:
}يا أَيُّهَا الّذينَ ءاَمَنُواْ اذْكُرُوْا الله ذِكْراً كَثِيراً وَ سَبِّحُوْهُ بُكْرَة وَأَصِيْلاً {
“Yâ eyyuhellezîne âmenû’z kurullâhe zikrân kesîra, ve sebbihûhu bukraten ve asîlâ”
“Ey İman edenler! Allah’ı çokça zikredin. Sabah akşam onu tebih edin.” (Ahzab: 41-42)
Allah kendisini zikreden erkek ve kadınlara mağfiretin, büyük ecir ve sevabın olduğunu vad etmiş ve buyurmuştur:
}وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيراً وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُ لَهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْراً عَظِيماً}
“Ve’z zâkirînellâhe kesîran ve’z zâkirâti eaddellâhu lehum ecran azîmâ
“Allah’ı çokça zikreden erkeklere ve çokça zikreden kadınlara mağfiret ve büyük bir ecir vardır.” (Ahzab: 35)
Allah bizi, kendileri Allah’ı zikrettileri halde münafıkların sıfatlarına karşı uyarmıştır. Onların zikrinin mikdarını bir düşün! Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
}إِنَّ الْمُنَافِقِينَ يُخَادِعُونَ اللّهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْ وَإِذَا قَامُواْ إِلَى الصَّلاَةِ قَامُواْ كُسَالَى يُرَآؤُونَ النَّاسَ وَلاَ يَذْكُرُونَ اللّهَ إِلاَّ قَلِيلاً}
“İnnel munâfikîne yuhâdiûnallahe ve huve hâdiuhum, ve izâ kâmû ilâs salat i kâmû kusâlâ yurâunen nâse ve lâ yezkurûnAllahe illâ kalîlâ”
“Münafıklar Allah’a tuzak kurmaya çalışırlar. Hâlbuki Allah onlara tuzak kurar. Onlar namaza kalktıkları vakit tembel bir şekilde kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı pek az zikrederler.” (Nisa: 142)
Yine Allah, malların ve evlatların, Allah’ın zikrinden meşgul etmesine karşı bizi uyarmıştır. Şöyle demiştir:
}يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُلْهِكُمْ أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ}
“Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tulhikum emvâlukum ve lâ evlâdukum an zikrillâh(zikrillâhi), ve men yef'al zâlike fe ulâike humul hâsirûn”
“Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi Allah’ın zikrinden alı koymasın! Her kim bunu yaparsa işte o, hüsrana uğrayanlardandır.” (Münafikun: 9)
Hadi benimle beraber bu büyük fazileti ve yüce şerefi düşün! Allah şöyle buyurmuştur:
فَاذْكُرُوْنِي أَذْكُرْكُمْ}}
“Fezkurûnî ezkurkum”
“Beni zikredin ki, bende sizi zikredeyim” (Bakara: 152)
Kudsi hadiste de şöyle buyurmuştur: “Ben kulumun zannı üzereyim, beni zikrettiği zaman onun yanındayım. Beni kendi nefsinde zikrederse, bende onu kendi nefsimde zikrederim. Eğer beni bir topluluk ta zikrederse, bende onu ondan daha hayırlı olan bir topulukta zikrederim.” Buhari (7405) Müslim (2675) Ebu Hureyre radıyallahu anh’ın hadisinden.
Allah, akıl sahiplerini, her hallerinde Allah’ı zikretmelerinden dolayı övmüştür. Şöyle buyurmuştur:
} إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لآيَاتٍ لِّأُوْلِي الألْبَابِ الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللّهَ قِيَاماً وَقُعُوداً وَعَلَىَ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ}
“İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb Ellezîne yezkurûnAllahe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard, rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ”
“Muhakkak ki semaların ve yerin yaratılışında, gecenin ve gündüzün değişmesinde, akıl sahipleri için deliller (ibretler) vardır. Onlar Allah’ı ayakta, otururken ve yanları üzerine uzanırken zikrederler, semaların ve yerin yaratışını düşünürler ve (derler ki:) Rabbimiz sen bunları boş yere yaratmadın, seni tenzih ederiz, bizi ateşin azabından koru.” (Ali İmran: 190-191)
Allah Rasûlu’nün sallallahu aleyhi ve sellem sünnetinde olan ise, onun ahlakının Kur’an olması ve bu ayeti bize açıklayan fiileri olmasıdır. Zikir her vakitte ve her halinde onun ile beraberdi. Aişe radıyallahu anhâ şöyle diyor: “Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem her vakitte Allah’ı zikrederdi.” Müslim (373)
Ey Müslüman kardeşim! Her halinde şunu tasavvur etmen gerekir. Nasıl bu zikir bizim her halimizde veya bazı hallerimizde olur. Ben bunları ise Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in halleri ile örneklendirerek ve karşılaştırarak söylemiyorum.
Biz bazı vakitlerimizde zikreden kimselerden miyiz?
İmam Müslim bize Sahih’inde Allah Rasûlu’nün sallallahu aleyhi ve sellem’in meşgul olduğu anlarda zikrinin nasıl olduğu rivayet etmiştir. El-Eğar el-Müzeni'den gelen nakilde Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: “Muhakkak benim kalbime gına (bıkkınlık) gelir. Muhakkak ben günde Allah’a yetmiş defa istiğfar ederim.” Müslim (2702)
Nevevi şöyle demiştir: “Burada bundan maksat, kalbin örtülmesidir.” Kadı (İyad) şöyle demiştir: “Bundan kasıt; kendisi üzerine sürekli olarak devam etmiş olduğu zikirden gaflet ve fetrelerdir (zamanlardır). Ondan koptuğu vakit veya ondan gafil kaldığı vakit bunu günah olarak saymıştır. Bundan dolayı istiğfar etmiştir.” Dedi ki: şöyle denildi: Bunun sebebi, Onun, ümmetin çıkarı, işleri, düşman ile harb, yönetim, ara buluculuk veya bunun gibi şeyler için sürekli olarak görüşler ile meşgul olmasıdır. Bunun ile yüksek derecede meşgul olurdu. Makamının yüceliğineden dolayı bunu günah olarak görürdü. Muhaşi şöyle demiştir: “Nebilerin ve meleklerin korkusu en yüce korkudur. Allah’ın azabına iman eden kimseler olmalarına rağmen.” Şerh-u Müslim Nevevi (2702), (İstiğfarın hoşluğu ve onu çoğaltmak) babı.
Zikir iki çeşittir: Mutlak, Mukayyed
Kul, kalbi ve dili ile Allah’ı zikretmeye azimli olması gerekmektedir. Muhakkak ki bu, hâllerin en kâmilidir. Sadece dili ile değil. İnsanlardan birçoğu yaptkları zikirlerde ne dediklerinin farkına varamıyorlar. Çünkü onun, yaptığı zikirde sadece dili hareket ediyor. Eğer kalp hareket etseydi ve tedebbür etseydi, imanı artar ve kalbi yumuşardı.
Ey kıymatli kardeşim şunu bil ki, zikir konumuna göre ikiye ayrılır: Mutlak zikir ve Mukayyed zikir;
Mukayyed zikir: Herhangi bir hâl, vakit veya bir mekana sınırlı kılınmış olan zikirdir
Mutlak zikir: Bunlardan hiç birisinde sınırlı kılınmamıştır. Ancak bu gün içerisinde yapılır. Namazdan sonra yapılan zikirler, ezandan sonra yapılan zikirler gibi. Böylece Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bir mekanda veya bir vakitte yaptığı zikir Muayyen zikirdir. Bu, mutlak olan sair zikir çeşitlerinin önüne geçirilir. Çünkü o, bunun ile Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ittibaya hâsıl olacak, onun yaptığı gibi yapacak. Farz olan namazda selam verdiği zaman, ondan sonra yapacağı zikir en faziletli zikirdir. (Namazdan sonra) bunun dışında bir zikir yapması değildir. Kur’an okumak gibi daha faziletli bir amel olsa bile. Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu şekilde yapmıştır. Hayrın tamamı bunun ile teselli bulmaktır. (yetinmektir)
Kul zikir ile öne geçenlerden olur
Zikirden ve faydalarından konuşmak meseleyi uzatır. Ancak Müslümanın üzerine Rabbini az zikredenlerden olmaması, zikirde olan bu büyük ecri, büyük fazileti kazanmak için onu korumaya acele etmesi, yavaş yavaş bu ibadete kendisini alıştırmak için çalışması, sık sık itaate karşı zayıflayan nefsini alıştırması gerekir. Allah Rasûlu’nün sünnetinden bir çeşit alır, bir müddet onu muhafaza eder, bundan emin olunca da bu zikir onun gecesinde ve gündüzünde yaptığı zikre döner. Nefsini taşır ve arzusunu yüceltir. Bununla beraber diğer bir zikri yapmayı arzular. Bununla müferridin kimselerden olur. Onlar ise Allah’ı çokça zikreden erkek ve kadınlardır.
Bununla Müslim’in Sahih’inde rivayet ettiği Allah Rasûlu’nün sözü ile öne geçenlerden olur. Şöyle demiştir: Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem, mekkede bir yolda yürüken (Cumdan) denilen bir dağa uğradı ve dedi ki: “Yürüyün! Bu cumdan dağıdır. Müferridun öne geçmiştir" dediler ki: Ey Allah’ın Rasûlu! Müferridun nedir? Dedi ki: “Allah’ı çokça zikreden erkek ve kadınlardır.” Müslim (2676)
Müferridin ise, Allah Rasûlu onları, Allah’ı çokça zikreden erkekler ve çokça zikreden kadınlar diye bildirmiştir. Lügat (sözlük) manasında müferridin: İnfirad (tek kalmak) sanki onlar, Allah’ın zikri ile diğerlerinden ayrıldılar. Akranlarından birçoğu, onların ulaşmış olduğu yere ulaşamadılar. Bazı ilim ehlinin de zikrettiği gibi, “Kalbin Allah'ın zikrinden ayrı kalması ne kötüdür. Dilin Allah'ın zikrinden kuru kalması da bundandır.”
Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem’e gelen bir adam şöyle dedi: “Muhakkak ki İslam’ın kanunları üzerimize çoğaldı. Bunların herbirini kendisinde toplayan ve kendisine sımsıkı sarılabileceğimiz bir kabı var mı? Allah Rasûlu dedi ki: “Dilin Allah’ın zikri ile sürekli ıslak kalsın.” Ahmed (17680) Tirmizi (3375) Şeyh El-Elbani, “Sahihu-l Cami” (2/1273) sahih olduğunu belirtmiştir.
Peki ey değerli kardeşim! Tamamı idrak edilmeyen şeyin, tümü terk edilmez. Bir şey düşün! Kendisine sımsıkı yapışınca, kendisinin dışındakilerini de içene alır. Bu kıymetli amelin üzerine hiçbir ameli ziyade etmediğin halde, senin ömrünün gitmesinden daha hayırlıdır.
1- Ebu Hureyreden gelen rivayette Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
اَ إِلهَ إِلاَّ اللّهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ، لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ}}
“Lâ ilâhe illâ’llâhu vahdehû lâ şerîke leh, lehu’l-mulku ve lehu’l-hamdu ve huve ‘alâ kulli şey’in kadîr.”
“Allah’tan başka hakkıyla ibadete layık hiçbir ilah yoktur. O tektir. Ortağı yoktur. Mülk Onundur. Hamd O’na mahsustur ve O her şeye gücü yetendir” derse on köle azat etmiş sevabı yazılır. Ona yüz hasene yazılır ve ondan yüz günah silinir. Gün boyunca, akşamlayana kadar şeytandan korunur. Kıyamet gününde kendisinden başkası, bunun üzerine ziyade etmez veya bunun aynısını demezse, daha faziletlisini getiremez. Her kim de günde yüz kere
" سُبْحَانَ اللّهِ وَبِحَمْدِهِ"
“Subhanallahi ve Bihamdihi”
“Allah’ı tüm noksanlıklardan tenzih ederim. Hamd Allah’adır.”
derse, deniz köpürcükleri kadar dahi olsa onun hataları silinir." (Buhari (3293) Müslim (2691)
2- Ebu Eyyüb'dan gelen rivayette, Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
Her kim on kere
"لاَ إِلهَ إِلاَّ اللّهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ، لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ"
“Lâ ilâhe illâ’llâhu vahdehû lâ şerîke leh, lehu’l-mulku ve lehu’l-hamdu ve huve‘alâ kulli şey’in kadîr.” derse ona, İsmailin evlatlarından dört kişiyi azat etmiş sevabı verilir.” Buhari (6404) Müslim (2693)
3- Sa'd b. Ebi Vakkas'dan gelen rivayette, dedi ki: Biz Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem’in yanındaydık o, dedi ki: “Sizden biriniz, her gün bin hasene kazanabilir mi?” orada oturanlardan birisi sordu: Bizden birisi bin hasene nasıl kazanır? Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: “Yüz kere tesbih getirir (subhanallah der) ona bin hasene yazılır veya ondan bin hata silinir.” Müslim (2698)
4- Ebu Hureyreden gelen rivayette Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: “Her kim günde yüz kere “Subhanallahi ve Bihamdihi” derse, deniz köpürcükleri kadar dahi olsa onun hataları silinir.” Buhari (6405) Müslim (2692)
Müslim'in rivayetinde ise: “Her kim sabahladığı ve akşamladığı zaman yüz kere “Subhanallahi ve Bihamdihi” derse, kıyamet gününde kendisinden başkası, bunun üzerine ziyade etmez veya bunun aynısını demezse, daha faziletlisini getiremez.” Müslim (2692)
Zikrin faziletine dair gelen hadisler ve bunların fazileti çoktur. (Yukarıda geçen) hadisler, faziletli zikir mevzusunda en meşhur ve en sahih olan hadislerdir. Yine Ebu Musa el-Eş'ari gelen hadiste Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem bana dedi ki: “Sana cennet hazinelerinden bir hazineyi göstereyim mi? Dedim ki: “Evet” dedi ki:
" لاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ إِلاَّ بِاللّهِ"
“Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh”
“Güç ve kuvvet ancak Allah iledir” Buhari (4202) Müslim (2704)
Ebu Hureyreden gelen rivayette Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Benim
"سُبْحَانَ اللّهِ , وَالْحَمْدُ للّهِ , وَلاَ إِلَـهَ إِلاَّ اللّهُ , وَاللّهُ أَكْبَرُ"
“Subhanallahi velhamdulillahi vela ilahe illallahu vellahu ekber”
“Allah’ı tüm noksanlıklardan tenzih ederim. Hamd Allah’adır. Allah’tan başka hakkıyla ibadete layık hiçbir ilah yoktur ve Allah en büyüktür.” demem bana, güneşin üzerine doğduğu şerlerden daha sevimlidir.” Müslim (2695)
Aynı şekilde istiğfar da zikir çeşitlerindendir. El-Eğar el-Müzeninin hadisi daha önce geçmişti. Müslim’in hadisinde Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: “Muhakkak benim kalbime gına (bıkkınlık) gelir. Muhakkak ben günde Allah’a yüz defa istiğfar ederim.” Müslim (2702)
İşte bu, Allah Rasûlu’nün fiilidir. İstiğfara teşvik eden, Müslim’in Sahih’inde yine el-Eğar’dan geldiği üzere Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Allah’a tevbe edin. Muhakkak ben günde yüz defa O’na tevbe ederim.” Müslim (2702)
Buhari’de Ebu Hureyreden gelen hadiste ise şöyle demiştir: Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle derken işittim: “Allah’a yemin olsun ki, ben günde yetmiş defadan fazla O’na tevbe ve istiğfar ediyorum.” Buhari (6307) Kul da Allah’ın zikrinden gafil kalmaması gerekir.
Zikirin sünnet oluşu ve diğer günlük zikirlerin tamamını, İbn Hacer’in “Buluğ-ul Meram” adlı kitabında, Sahihayn’den getirmiş olduğu yüce bir hadisi zikrederek sonlandırıyorum. Ebu Hureyre dedi ki: Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi:
"سُبْحَانَ اللّه وَبِحَمْدِهِ, سُبْحَانَ اللّهِ الْعَظِيمِ"
“Subhanallahi ve Bihamdihi, Sunhanallahi-l Azim”
“İki kelime vardır ki, dile hafif, mizanda ağır, Rahman’a sevimlidir” Buhari (6306) Müslim (2694)
Nimetiyle salih amellerin tamamına erdiren Allah’a hamd olsun